TDP Basın Bürosu’ndan yapılan açıklamaya göre Özkunt, 25 Şubat Pazar gerçekleştirilen kurultayla, TDP&TKP-YG bütünleşme sürecinin tamamlandığını, yeni Başkan Zeki Çeler ve yeni seçilen Parti Meclisi (PM) ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) ile yeni bir dönem başladığını söyledi.
Özkunt, Zeki Çeler’in gerek bakanlığı dönemi gerekse milletvekilliği döneminde liyakatini topluma ispatlamış önemli bir siyasi kişilik olduğunu, bunun üzerine TDP’nin temiz mazisi ve her türlü şaibeden uzak geçmişi de eklendiğinde TDP’nin siyasette güçlü bir alternatif ve umut olacağını öngördüklerini kaydetti.
TDP için “samimiyet” sözcüğünün anahtar sözcük olduğunu, toplumun ve ülkenin sorunlarına samimiyetle sahip çıkacaklarını, siyasette ihtiyaç olan unsurun da bu olduğunu vurgulayan Özkunt, oluşturulacak güçlü ekiple toplumun yanında olmaya ve onun sorunlarını çözmek için birlikte hareket etmeye devam edeceklerini yineledi.
Özkunt, “TDP, yolsuzluk batağına saplanmış ve adeta bir çürümüşlük içinde olan ülkemizi; tertemiz mazisi ve toplum içinden oluşturulan liyakatli kadrolarıyla ve açacağımız beyaz bir sayfa ile umudun partisi olacaktır” dedi.
Sahte diploma ile ilgili sorulan soru üzerine de değerlendirmelerde bulunan Özkunt, bu durumun eğitim adına çok üzücü olduğunu, üniversitelerin ağır yara aldığını söyledi, üniversitelerin çoğunun bilimsel özerklik bir yana idari ve mali açıdan üzerinde devlet otoritesini hissetmediğini belirtti.
“Sahte diploma ve yolsuzluk” soruşturması yürütülen Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti Başkanı olan Kemal Dürüst’ün, daha önce Eğitim ve Ulaştırma Bakanlığı yaptığını hatırlatan Özkunt, Dürüst’ün Bakanlık dönemlerindeki faaliyetlerinin de soruşturma kapsamında incelenmesi gerektiğini vurguladı.
Öte yandan tüm üniversitelerin idari ve mali açıdan derinlikli olarak derhal denetime tabi tutulması gerektiğini kaydeden Özkunt “Devletin üniversiteler üzerindeki iki başlı otoriter durumuna da son vermek gerekir. YÖDAK’ın siyasetten arındırılması, kurum başına atanan kişinin siyasi kimliğinin olmaması, kadro ve vizyonunun genişletilmesi ve denetimin etkin hale getirilmesi gerekir” dedi.
Yerli üreticinin iflasa sürüklendiği narenciye kriziyle ilgili de konuşan Özkunt, “Üretici adeta sahipsiz bırakıldı, bu dönem sektörün üzerine kâbus gibi çöktü” dedi.
Özkunt, mandora ürününün artık ağaçlardan düştüğünü, Valenciya ürününün ise kurtarılması için hala zaman olduğunu belirtti, “Mevcut ürünün okullarda, hotellerde ve diğer yerel alanlarda tüketilmesi için organize yapılması ve kampanya başlatılması gerekiyor. Üreticinin zararının gecikmeksizin tazmin edilmesi ve önümüzdeki yılın kurtarılması; devlet tarafından tüm bağlantıların kurulup, önlemlerin şimdiden alınması gerekiyor” dedi.
Ülkenin ekonomisi, pahalılık ve yolsuzluklar üzerine sorulan soruya karşılık Özkunt, TL kullanımından kaynaklı enflasyonun artış trendinde olduğunu, Türkiye’de sıkı para politikasının gereği olan “kamu bütçesinde tasarruf” tedbirlerinin 31 Mart’taki yerel seçimlere kadar alınmasının beklenmediğini dile getirdi.
Özkunt “Yerel ekonomide temel gıda ve temel temizlik ürünlerinde etkin denetimin yapılması ve fahiş fiyat artışlarının önüne geçilmesi için uyarı yapmaktan dilimizde tüy bitti” ifadelerini kullandı.
Dar ve sabit gelirlilerin alım gücünün bir nebze de olsa korunması için maaşlar ile asgari ücret artışının 4 ayda bir yapılması yönünde gerekli kararın derhal hayata geçirilmesi gerektiğini kaydeden Özkunt şunları kaydetti: “Neredeyse her alanda yolsuzluk batağına saplanan ve çürümüşlük yaşanan ülkemizde mutlaka temiz eller operasyonu başlatılmalıdır. Sonuç olarak bu ülkede ciddi erozyona uğrayan sosyal adalet duygusunu geri getirecek, her alanda sosyal devletin varlığını insanına hissettirecek ve temiz eller operasyonunu başlatacak bir sol iktidarı mutlaka sağlayacağız”