KTÖS Başkanı Mustafa Baybora’nın açılış konuşmasını yaptığı toplantıda, KTÖS Genel Sekreteri Burak Maviş sendikanın eğitim, ekonomik ve siyasi politikaları hakkında bilgi verdi. KTÖS Eğitim Sekreteri Süleyman Gelener, KTÖS Yönetim Kurulu üyesi Gözde Atakan ve Sevgi Erhalaç ise eğitim raporundan kesitler sundu. 

Maviş konuşmasında laikliğe, din ve vicdan özgürlüğüne, tam gün eğitime, depreme karşı riskli okullara, ekonomik ve politik durumların eğitime etkisi başlıklarını öne çıkardı. 

Maviş, Anayasa’nın 23. maddesinin (4). Fıkrası ve Anayasa’nın 59. maddesine (2) atıfta bulundu. Maviş, Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetimi altında olması gerektiği kuralı, Eğitim Bakanlığının izni olmadan herhangi bir eğitim faaliyetinin başlatılamayacağı veya yapılamayacağını gösterir, anlamında olduğunu söyleyerek,  “Ancak, sadece izin almakla denetim ve gözetim hakkının yerine getirildiğini kabul etmek mümkün değildir. İzin aldıktan sonra denetim ve gözetim görevinin yapılabilmesi için kursun amacı, plan-programı, eğiticilerin nitelikleri ve alanında uzman denetimi, eğitim yeri ve ortamı da Eğitim Bakanlığı’nın denetim ve gözetimine tabi olmadığı müddetçe, verilen iznin Anayasa’nın 23. ve 59. maddelerinin kapsamından çıkacağı çok açıktır” dedi.

Maviş, çocukları ekonomik istismardan, cinsel istismardan, şiddetten ve ihmalden koruma görevi olan devlet, aynı duyarlılığı dini istismara karşı da göstermediğini belirtti. Maviş, küçük çocukların camilerde, tarikat evlerinde ihmal ve istismara hedef haline getirilmesi, şeriatın kurumsallaştırılmaya çalışılmasının affedilir olmadığını söyleyerek, her türlü eğitimin yeri okuldur, çözüm belirli kurallar çerçevesinde laik eğitim sistemimizde mevcuttur, dedi.

Maviş, siyasetçilere de eleştiri getirerek, bakanların deri koltuklarda rahatça oturup, kafalarını kuma gömmesi, politik ve ekonomik menfaatlere karşı çocukları gözden çıkarması laik toplum yaşamını da tehdit etmektedir, dedi.  Maviş, sözlerine şöyle devam etti. Nitekim birisilaikliği zulüm görüp, Anayasa’da değiştirilemeyecek yasalardan biri olan laik cumhuriyet ifadesine rağmen şeri hükümler ile toplumun din ve vicdan özgürlüğüne, laik duruşuna laf söyleyebilecek cesareti buluyor. Ama bu şahsiyete söz söyleyecek onurlu UBP’li bir bakan bulunmuyor. Sn. Bakanlar bu onura haiz değilseniz, indirin odalarınızdaki Atatürk resimlerini!’

Maviş, İngiliz döneminde çıkarılan 1920 Maarif Kanunu ile eğitimin yaygınlaştırıldığını, 1929’da harf inkılabı Kıbrıs’ta da kabul gördüğünü ve dini merkez alan derslerin müfredattan çıkarıldığını, 1935 Maarif Kanunu ile ilkokulların her köyde açıldığını ve her yerde karma eğitime  geçildiğini ifade etti. Maviş, son 90 yıldır, karma eğitim yapıyoruz, gezi ve gözlemlere kızlar ve erkekler birlikte gidiyor. Bundan rahatsızlık duyduğunu ifade edenlere tahammül göstermeyeceğiz, dedi. 

Maviş, bilinsin ki bu günlere kolay gelmedik. Siyasi ideolojik ayrım gözetmeksizin bu toplum modernleşme yolunda çok mücadeleler verdi, öğretimi imamlara devretmeyi çalışan Nazım beyi de affetmeyeceğiz!, dedi.

Maviş, son günlerde Eğitim Bakanı’nın diline pelesenk olmuş, tam gün meselesine de açıklık getirmek istediğini ifade etti. Maviş, açık yüreklilikle  bilimsel çalışmalarla donatılmış bir tam gün projesini destekleyeceklerini belirtti.

Maviş, bu yöndeki beklentilerinin okullar için fizibilite ve kapasite çalışması, altyapı/kadro ve beslenme için bütçenin sağlanması, beceriye dayalı program geliştirilmesi ve pilot uygulamalarla örnek bir model ve süre geliştirilmesi olduğunu vurguladı.

Maviş, özellikle ücretsiz catering alma hakkının çocuklara sunulmasını istediklerini, bu enflasyonist ortamda ailelere yük bindirilmemesi gerektiğini söyledi. Maviş,  Hastanelere ve hapishanelere ücretsiz sağlanan bu hizmet, “ okulda bulunduğu süre içinde her çocuğun da  hakkı olmalıdır, dedi. Maviş, özel eğitim okulları tam gün denemesinde öğrencilerin, ailelerin, öğretmenlerin yaşadığı travmayı, fiyaskoyu yaşamak istemediklerini belirtti. Maviş, elde ettikleri  bilgilere göre Hayat Pahalılığı artışı yapılmadan 211 TL olan bir öğün yemeğin, artış yapıldıktan sonra 282 TL civarında olacağını söyleyerek, İlköğretim Dairesine bağlı tüm okulların toplamda günlük yemek maliyeti 5.8 milyon TL civarında olacağı tahmin edildiğini belirtti.

Maviş, bahsettiklerinin sağlıklı inşa edilebilmesi için var olan sorunların da bir zaman hedefi doğrultusunda çözülmesi gerektiğini belirtti.  Maviş, her şeye rağmen okulların elinden gelenin en iyisini yaptığını, öğretmenler ve okul yöneticilerinin her çocuk için en iyisini istediğini ama bozuk olan bu sistemi ayakta tutmakta zorlandıklarını vurguladı.

Maviş, öğretmenlerin omuzlarına kalabalık sınıflarda öğretim sorumluluklarının yanı sıra öğrencilerinin sosyal, psikolojik ve entegrasyon sorunlarının da yüklendiğini belirterek, okul yöneticileri ve okul aile birliklerinin ise başına okul bütçesi, tadilat tamirat gibi sorunlar yıkıldığını, yeni okul yapımlarının ise hayırseverlerin gönlüne bırakıldığını işaret etti.

Maviş, her yıl benzer sorunların tekrarlanması ve kalıcı çözümler üretilememesi noktasında kısır bir döngü içerisinde olduklarını ve bu döngünün ancak uzun vadeli ve sürdürülebilir eğitim hedefleri belirleyerek kırılabileceğini belirtti.

Maviş, tüm bunların yanında kadın sağlığıyla ilgili bilgi paketi kitabının “cinsel içerikli” olduğu gerekçesiyle dağıtımına izin verilmediği, Eğitim Teknik Komitesi himayesinde yürütülen barış kültürü eğitimi programı ‘sakıncalı’ bulunduğu, öğretmelerin onur ve haysiyetinin küçük düşürülmeye çalışıldığı ve öğretmen ihtiyacında tasarrufa gidileceği iddiası ile Öğretmenler Yasası’nda değişikliklerin bir çatışmaya dönüştüğü bir dönem geçirdiklerini söyledi.

Maviş, öğretmenlerin tüm bu gelişmelere karşı mücadelesini ortaya koyduğunu, direndiğini, yenilmediğini ve geleceğe onurlu bir miras bıraktığını belirtti. Maviş, ilköğretimde sınıf ortalaması 25 ve üzeri olan 23 tane okul olduğunu ve bu okulların nüfusunun toplam öğrenci sayısının %48’ini oluşturduğunu söyledi. 

Maviş özel okullardan eğitim gören öğrencilerin de devlet okullarına gelmesin beklendiğini, okullar arasında eşit ve adil bir öğrenci dağılımı yapılabilirse özel okullardan dönecek öğrenciler için okulların şu an için yeterli olduğunu savundu.  Maviş,  sınıf ortalaması 25 ve üzeri olan okullara talep olursa kapasitede sıkıntı yaşanacağını ve Eğitim Bakanlığı’nın şimdiden önlem alması gerektiğini söyledi. 

Maviş, depreme dayanıklılık raporları sonucunda  oluşacak tabloya dikkat çekerek, şu an 5 okulun bazı binalarının boşaltıldığını söyledi. Değirmenlik, Karakol, Alaniçi, Dikmen’de bir çalışma mevcut olmasını fakat, Yeni Boğaziçi’nde yeni binanın yapımı devam ettiğini belirten Maviş, bunun yanında İMO’ya üye 70 mühendisin Eğitim Bakanlığı ile sözleşme imzaladığını, 119 okulda 350 bina için çalışma yaptıklarını ifade etti.

Maviş, İMO’nun toplam okulların yüzde 90’nının laboratuvar sonuçlarının tamamlandığını,  karot testinin yanında, röntgen de yapılarak, hem basınç dayanımını hem de donatı korezyon tespiti yapıldığını, ardından binayı tekrar modelleyip deprem karşısındaki davranışının incelendiği ve vize işlemlerinin, şartnamesi ile birlikte yakın zamanda Eğitim Bakanlığı’na ihaleye çıkmak için teslim edileceği bilgisini gayri resmi olarak paylaştı. 

Maviş, betonarme iyileştirme, çelik çapraz veya yeniden inşa gibi politik kararlar, okul sırlama öncelikleri Eğitim Bakanlığı uhdesinde olacaktır diyerek, sorumluluğun bakanlıkta olacağının, her türlü şantiye alanı, çadır, konteyner sınıflardan bakanlığın sorumlu olacağını vurguladı. 

Bakanlık tarafından bugüne kadar topluma doyurucu bilgi verilmediğini, şeffaf olunmadığını da hatırlatan Maviş, bunun bir zaman baskısı olarak algılanmaması, gecikmenin faturasının çocuklara ve öğretmenlere kesilmemesi gerektiğini vurgulayarak, sağlıklı ve güvenli okul ortamı için Eğitim Bakanlığı’nın gerekirse günde 24 saat mesai harcaması gerektiğini söyledi.

Maviş, ekonomik koşulların ve Kıbrıs Sorununun da eğitimi olumsuz etkilediğini söyleyerek, sözlerine şöyle devam etti. Ekonomik kayıpların alım gücünü aşağı çektiğini, vatandaşın asgari düzeyde temel ihtiyaçlarını, kişisel/sosyal gelişim ve eğitimini karşılayabildiğini, ev, araba alma umudunu neredeyse yitirdiği gerçeği açıklıkla konuşulmalıdır.  Bu enflasyonist ortamda alım gücünün korunabilmesi için asgari ücretliler dahil olmak üzere hayat pahalılığı alma hakkının iki ayda bir uygulanması zaruridir.

Vatandaşın vergi yükü altında ezilememesi adına, vergi dilimleri, matrahlar ve muafiyetler yeniden düzenlenmeli, göç yasası dahil dar gelirli gruplara ek artışlar verilmeli, piyasayı ucuzlatacak enstrümanlar da eş zamanlı hayata geçirilmelidir. Bugünün koşullarında asgari ücretin aylık 206 TL vergiye tabi olduğunu da hatırlatmak, durumun vahametini özetlemektedir.

Siyasi eşitlik temelinde kapsamlı, adil, iki toplumlu ve iki kesimli federal çözüm için resmi müzakerelerin başlaması, teknik komiteler çerçevesinde güven yaratıcı önlemlerin konuşulması çağrımızı yineliyoruz.

Saygılarımızla.

​Burak Maviş

KTÖS Genel Sekreteri